Zeka ve Yetenek Kongresi Notları

By Ocak 08, 2014

Zeka ve Yetenek Kongresi yazımda bahsettiğim gibi 21 Aralık'ta Türk Zeka Vakfı'nın düzenlediği Zeka ve Yetenek Kongresi'ne gittim. Giderken nasıl bir şey beklemem gerektiği ile ilgili bir fikrim yoktu, benim için ilginç bir deneyim ve kongreydi. 

Kongre Türkiye Zeka Vakfı Başkanı Emrehan Halıcı'nın konuşmasıyla başladı, konuşmanın tam metni için tık tık. Türkiye'de üstün zekanın derslerde alınan notlarla ölçüldüğünü ve bunun çok yanlış olduğunu, önemli olanın notlar değil bilime, sanata, teknolojiye katılım sağlayacak bireylerin tespiti ve yetenekleri yönünde yetiştirilmesi olduğunu söyledi. Ve tabii ülkemizde şu an böyle bir program olmadığını belirtti. Ayrıca üstün zeka konusunda tartışmaya açık, farklı görüşlerin yer aldığını ve kongrede de farklı görüşlerin konuşulabileceğini, amaçlarının da bunları tartışmak olduğunu söyledi. Konuşmasının bir bölümü ise şöyle;

"Üstün zeka kavramının hem çekici hem de itici yönleri var.
Herkes kendisinin ve sevdiklerinin yüksek bir zekaya sahip olmasını ister ya da öyle olduğunu düşünür. Ancak bu kavramın, insanlar arasında ayrıştırıcı, sınıflaştırıcı bir olumsuz etkisi olduğunu düşünenler de az değildir.
Muhtemel olumsuzluklardan dolayı bu insanların es geçilmesi, görmezden gelinmesi yanlış olur. Uygarlığa ve dünyaya yön verebilecek ve ülkelerine gurur ve onur kazandırabilecek olan bu insanları muhakkak bulmalı, onlara özenle yaklaşmalı ve hakettikleri değeri vermeliyiz.
Zeka insanlar için ne kadar önemliyse, üstün zekalı insanlar da toplumlar için o kadar önemlidir.
Hem kendi zeka ve yetenğimizi geliştirmek, hem de üstün zeka ve yeteneğe sahip kişileri topluma kazandırabilmek için bir reforma ihtiyacımız var."


Daha sonra MEB Bakanı Nabi Avcı konuştu. Beklediğim gibi kayda değer bir şey söylemedi. Türkiye nüfusunun %2'sinin üstün zekalı olduğunu söyledi ve bu kişilerin tespiti ve eğitimi için fazla bir şey yapamadıklarını bir nevi itiraf etti. Bu konuda çalıştıklarını, Bilim ve Sanat Merkezleri açtıklarını anlattı ve MEB'in yayınladığı Üstün Yetenekli Bireyler için Strateji ve Uygulama Planı'ndan bahsetti. Bir de üstün yetenekli bireyler için hayal gücü, merak duygusu ve yaratıcılığın önemine değindi sanki "normal" bireyler için bunlar çok önemsizmiş ve Türkiye'de bu kelimelerin çok da bir anlamı varmış gibi.. Neyse...

Kongre 2 oturumdan oluşuyordu, ilk oturumun konusu; "Zeki ve Yetenekli Olma: Beklenti ve Eleştiriler” ve oturum başkanı da Prof. Dr. Ferhunde Öktem'di.
1. Oturumun ilk konuşmacısı Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sait Uluç, Zeka ve Değerlendirilmesi üzerine bir sunuş yaptı. Zeka tüm yeteneklerin birleşimi olarak hesaplanan bir değer mi yoksa farklı zeka tipleri var mı? sorusuyla başladığı konuşmasında farklı modellere göre zekanın tanımından bahsetti. Zeka doğrudan ölçülebilen bir şey değildir, o nedenle mümkün olduğunca farklı noktadan ölçüm alarak zeka hesaplamaya çalışılır, zeka testleri de bu mantıkla çalışır dedi. 2 tip zekadan bahsetti; akıcı zeka ve kristalize zeka. Akıcı zeka, yeni problemleri ele alabilme yeteneği, kristalize zeka ise öğrenilmiş bilgilerin saklanması ve kullanma yeteneği olarak tanımlandı. Türkiye Zeka Vakfı'nın sitesinde daha kapsamlı ve derli toplu bilgi yer alıyor zeka ile ilgili, tık tık.
Ayrıca zeka testlerinde standardizasyonun sağlanmasının çok zor ve masraflı olduğu belirtti. Bir de 4-5 sene önce herkesin çocuğunun hiperaktif olduğunu iddia ettiğini ancak son yıllarda moda olanın üstün zeka olduğunu ve herkesin çocuğunu üstün zekalı sandığından bahsetti :)

Üstün zekalı olduğu tespit edilmiş Tuna Çaloğlu kendi deneyimlerini anlattı. En çok ailesinden ve ailesinin bu durum karşısında nasıl paniklediğinden bahsetti. Daha sonra da üstün zekalı bir çocuk babası olan Zafer Çalım üstün zekalı çocukların ailelerinin devlet tarafından desteklenmediğini, yeterli eğitimin ve diğer olanakların devlet tarafından sağlanmadığını ve özel okulların da çocukların başarılarını sömürdüklerini anlattı. Ailelerin bilinçlendirilmesi ve doğru yönlendirilmesi gerektiğini söyledi. Üstün zekalı çocukların eğitimi ailelere bırakılamayacak kadar önemli bir konudur dedi.

İlk oturumun son konuşmacısı ise oturum başkanı Prof. Dr. Ferhunde Öktem'di. İlk oturum konuşmacılarından en çok onun konuşmasını beğendim ve feyz aldım diyebilirim. Büyümenin bedensel, zihinsel, ruhsal ve toplumsal olarak 4 aşamadan oluştuğunu ve bunların birbirlerini destekleyerek geliştiğini anlattı. Ve dedi ki sadece zihinsel gelişime önem verip diğerlerini ihmal edersek tek dalı büyüyen çarpık bir ağaç olur. 
Ne kadar az ne kadar öz, tek başına çok şeyler anlatan bir cümle... Eskiden sadece fiziksel gelişime bakarmış insanlar, karnı tok mu tok, sırtı pek mi pek, ehh daha ne olsun. Tabii şimdi zihinsel gelişime de bakıyorlar, ona da dersler üzerinden. Çocuğu sınav sistemleri içinde adeta at yarışı haline getirme mantığı bizim çocukluk yıllarımızda dershane patlamasıyla başladı herhalde hala da tam gaz gidiyor. 
Neyse Prof. Dr. Ferhunde Öktem eğitim sisteminin daha çok analitik zeka ve test sistemine yönelik olduğunu dolayısıyla da köreltici ve tek alana yöneltici olduğunu söyledi. Okullarda tabletler dağıtılıyor, akıllı tahtalara geçiliyor ancak önemli olan bu akıllı tahtaların ve tabletlerin nasıl kullanıldığı, bunları kimse tartışmıyor dedi. Hatta dedi ki Türkiye'de tartışmalar hep somut kavramlar üzerinden yapılıyor ama işin özü hiç konuşulmuyor. 
Bu arada araştırmış dünyada hiçbir kültürde "icat çıkarma" gibi bir deyiş yokmuş. 
Ayrıca çocukların gelişiminde oyunun önemine değindi, kendi çocukluğunda her yere büyüteci ve pusulasıyla gittiğini ve hiç canının sıkılmadığını kendi kendine oyunlar oynadığını anlattı. 
Son olarak benim için gerçekten kıymetli bir slayt yer alıyordu sunuşunda, bir tarafından Meraklı Minik dergisi, bir tarafında Susam Sokağı. İkisini de tavsiye etti. Hatta yayınlandığı dönemde Susam Sokağı'nın çocukların zekalarında 1,5 zeka yaşı fark yarattığını söyledi. Bu tip programların artmasını temenni etti. 

2. oturumun konusu ise "Zeka ve Yetenek Alanında Kamu Politika ve Uygulamaları". Ben 2. oturum öncesinde davet üzerine Norveç'tan kongre için gelen Kamil Özerk'in konuşmasını dinledim. Hatta Milli Eğitim Bakanlığı, Özel Öğretim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürü  Prof. Dr. Mustafa Baloğlu'nun konuşmasını da dinlemeye yeltendim, kendimi zorladım ama ilk oturum konuşmacılarından ve özellikle de Kamil Özerk'in konuşmasından sonra o kadar yavan ve boş geldi ki, daha fazla dayanamayıp çıktım. O nedenle notlarımda 2. oturum yer almıyor, pişman değilim. 

Kamil Özerk'e gelecek olursak, kendisi Oslo Üniversitesinde öğretim görevlisiymiş ve Türkiye Zeka Vakfı'nın davetlisi olarak gelmiş, konuşmasının başında dedi ki Türkiye Zeka Vakfı'nı tek bir şey için tebrik ediyorum, kendilerini eleştireceğimi bile bile beni davet ettikleri için :) Alem adam Kamil Özerk, hem Türkiye Zeka Vakfı'na hem Milli Eğitim Bakanlığı'na verdi veriştirdi. Konuşmasının kalanından aldığım notların bir kısmı şöyle;
  • WISC/STANFORD ve Binet zeka testleri objektif değildir, Türkiye'ye uyarlanmamıştır ve kullanılması çok risklidir. 
  •  Türkiye nüfusunun %2'si üstün zekalı da gerisi ne peki, bunu biz bir de kendi kendimize söylüyoruz, başka bir ülkeden birisi söylese kabul etmeyiz.
  • Olanak ve çevresel faktörler üstün yetenek geliştirir, kimse üstün yetenekli olarak doğmaz.
  • Zeka ölçülemez ve rakamla belirtilemez.
  • Yarıtıcı düşünce sadece üstün zekalılara değil herkese lazım. 
Bundan sonra benim için konuşmasının en etkileyici olan kısmına geldi, maalesef hepsini yazamadım ama parçalı bulutlu da olsa özeti şöyle;
 "Nüfusun %2'si üstün zekalı demek çiftçiyi, köylüyü aşağılamaktır, incirin sütünü, zeytinin yağını bilmeden üstün zekalı olunmaz. Biz daha insanı, güneşi, rüzgarı kullanamamışız, bunları verimli kullanmak gerek, Anadolu'dan Trakya'ya uzanıp Bor'u hissetmek gerek... Bu ülke turizm ve sanayi toplumu olduğu kadar tarım toplumudur.
Adamlar tavuğu bizden öğrendi yapay yumurta yaptılar yakında bize satacaklar, yoğurdu bizden öğrendiler envai çeşit yoğurt geliştirdiler, biz daha kendi elimizdekileri kullanamıyoruz, bize inovasyon gerek.
İnsan kaynağının eğitimi gerek ama bu % 2 ile olmaz %100 eğitmek gerek. Bu elitist, şehir merkezli, bürokratik ve akademisyenlere özgü yaklaşımla bu iş olmaz, çiftlikten tarlaya, mutfağa uzanmak gerek".
Milli Eğitim Bakanlığı'nı eğitim siyasetine yön verecek nitelikten yoksun olduğunu ve yayınlanmış olan Üstün Yetenekli Bireyler için Strateji ve Uygulama Planı'nın da çeviri ve daha birçok hata ile dolu olduğunu söyledi. Ve son olarak yapılan araştırmalardan da örnekler vererek bu ülkede girişimci ruh var, gençler kendi işini kurmaya hevesli bırakın bu planları, Türkiye'de eğitim sisteminin amacı potansiyeli farklı olan insanları iyi bir eğitimden geçirerek sermaye ile buluşturmak olmalıdır dedi.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yazının başında dediğim gibi pek bir beklentim olmadan gittiğim ve ilginç konuşmacılar dinlediğim ve daha önce düşünmediğim konularla ilgili düşündüğüm bir kongre oldu. 2. oturumda neler konuşuldu hiç merak etmedim zira Türkiye'deki eğitim sisteminden bir beklentim de umudum da yok maalesef. O açıdan, değil üstün zekalıların, hiçbir çocuğun eğitimi devlete bırakılamayacak kadar önemlidir diyorum ben...

Bunları da Okuyabilirsiniz

0 yorum

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.