Hüma Kuşunun Tatil Macerası
Ben bu yazıyı yazalı çok oldu, tatil dönüşü yazmıştım hemen ama fotoğrafları ekleyip de yayınlama kısmını bir türlü yapamadığımdan tatilden 1 ay kadar sonra tatil yazısı ve fotoğrafları..
Bu seneki tatil planı değişti durdu kafamda, öyle mi yapsak böyle mi gitsek filan diye evirdim çevirdim... Sonunda yine kendimizi Çandarlı’da bulduk. Tolga gelmedi, Hüma, anneannesi, dedesi, eh bir de annesi tabii...
----------------------------------------------
Bu seneki tatil planı değişti durdu kafamda, öyle mi yapsak böyle mi gitsek filan diye evirdim çevirdim... Sonunda yine kendimizi Çandarlı’da bulduk. Tolga gelmedi, Hüma, anneannesi, dedesi, eh bir de annesi tabii...
Yolculuk kolay geçti,
sabaha karşı çıktık yola, niyetimiz Afyon’da kahvaltı yapmaktı ama hem ben hem
de Hüma uyuyormuşuz hala Afyon’a vardığımızda bizimkilerde devam etmişler. Uşak
taraflarında uyandık. Hüma’nın karnı acıktı tabii akşam da erken yatmıştı
zaten. Neyse biraz emzirip kahvaltı yapacak yer aradık. Malum yolda yemek içmek
işleri zordur, mekanlar izbe ve pistir. Bakındık durduk en son yine gözümüze
fena görünmeyen ama esasında saçma sapan bir yerde durduk. Hümacık düştü sabah
sabah, basamağı unutup dümdüz yürümek suretiyle, neyse ki bir şey olmadı,
dakika bir şeklinde. Sonrasında da yemeğimizi yiyip fazla oyalanmadan devam
ettik, öğlen varmıştık bile...
Hava sıcak olduğundan
evde, verandada filan takıldık akşam üstüne kadar, hümacık uyudu uyandı, yemek faslı derken beş buçuğu buldu bizim deniz gitmemiz. Ama zaten güneş de daha
etkisini yeni yeni kaybetmişti, daha erken gitmek olmazdı.
Deniz güzeldi, biraz dalgalıydı ama hümayı denize soktum hemen kucağımda. Biraz mızırdadı, girmek istemedi zira Çandarlı’da deniz her daim soğuk. Ama hümacığı suyun içinde kucağımda tutmak çok keyifliydi, küçük kaygan yumuşacık balığım benim... Zaten kısa süre kaldık sonra kumsalda oynadık. Tam tahmin ettiğimiz gibi kumsalda oynamak çok hoşuna gitti. Hatta deniz soğuk olduğundan ve de uçsuz bucaksız oluşu onu biraz tedirgin ettiğinden denize girmek istemedi ama ben yine de günde en az bir kere soktum biraz zorla :D deniz iyidir diye...
Denizde ilk gün...
Deniz güzeldi, biraz dalgalıydı ama hümayı denize soktum hemen kucağımda. Biraz mızırdadı, girmek istemedi zira Çandarlı’da deniz her daim soğuk. Ama hümacığı suyun içinde kucağımda tutmak çok keyifliydi, küçük kaygan yumuşacık balığım benim... Zaten kısa süre kaldık sonra kumsalda oynadık. Tam tahmin ettiğimiz gibi kumsalda oynamak çok hoşuna gitti. Hatta deniz soğuk olduğundan ve de uçsuz bucaksız oluşu onu biraz tedirgin ettiğinden denize girmek istemedi ama ben yine de günde en az bir kere soktum biraz zorla :D deniz iyidir diye...
Sabahları kahvaltı
sonrası oyun sonra verandada oturmaca, içerde oturmaca ve akşam üstü denize
gitmece ile geçti. Bu arada oturmaca diyorum ama hüma ile ne kadar oturulursa
işte.
Tatilde suyla oynamak en
bir temel aktivitemiz oldu, doğal olarak, sonra Ada ve Eda, salıncak, oyuncak
oynamak, sulu boya yapmak diye devam etti liste.
Dede ile salıncak keyfi
Hava çok sıcak olduğundan gün boyu denize de gitmediğimizden hüma hortuma dadandı. Gerçi bunu bekliyorduk çünkü geçen sene, o en bir bidik 4 aylık haliyle bile anneannesinin kucağında elinde hortum sağı solu yıkıyordu. Verandayı yıkamak için kullanılan hortum hümanın oyuncağı oldu, cıbıl cıbıl bir halde musluktan akan soğuk su ile hem kendini hem bizi hem etrafı yıkadı.
Bu arada hortumla oynarken çok fotoğraf var ama hüma hanım çoğunda çıplak olduğundan onları yayınlayamıyorum :)
Çiçeklere “iç iç” diye su vermesi ile tatilin efsane hareketlerinden biriydi. Bu arada yıkama mesaisinden en çok nasibini alan da Ada ve Eda oldu, kumaş gövdeleri küflenecek diye çok korktum, neyse ki bir şey olmadı ama bu tatil Ada ve Eda’yı en az bir sene yaşlandırdı diyorum ben. Bu arada Ada ile ilgili bir yazı planlıyorum, Hüma’nın bebekliğinden bahsederken Ada’yı unutmak olmaz.
İlk günlerde hortumla
oynuyor ve nasılsa denize gidiyoruz diye çıkarmadığımız havuzu çıkardık
sonradan, gerçi içine girmek istemedi ama Ada ve Eda’yı yüzdürdü, oyuncaklarını
yıkadı vs.
Anneannesinin aldığı
salıncak verandaya itina ile asıldı aman ip kopmasın aman kaymasın filan diye
kurulma aşamasında o kadar uğraşıldıktan sonra salıncağın emniyet kemeri açıldı
ve hüma dizlerinin üstüne yere kapaklandı. Allahtan annemin önüne doğru düştü
ve annem onu tuttuğu için kafasını yere çarpmadı ama dizleri morardı küçük
küçük. Bu arada salıncağın da dandik olduğunu görmüş ve kanıtlamış olduk. Bu
tip oyuncakları düzgün markalardan almak lazım diyorum ben her ne kadar lafım
bazen dinlenmese de... Neyseki minnoşuma bişi olmadı.
Gerçi sırf salıncak değil
tatil ufak tefek vukuatlarla geçti salıncak olayından sonra yerdeki tırmığın
üzerine basan hümanın bacakları iki yana açıldı ve tabi yere düştü, neyse ki yine
birşey olmadı. Sonra arabanın bagajına eşyaları koyarken yanımda duran miniğim
bir anlık dikkatsizliğimiz (kendisinin ve benim) neticesinde arnavut kaldırımı
yolda yere düştü ve dirseği yırtıldı. Hüma’cık büyüdükçe çeşit
çeşit kazalar oluyor tabii ister istemez. Çok arı vardı bu sene orada, arı
sokacak diye çok korktum ama neyse ki bulaşmadılar hüma’ya hatta bir keresinde
çıplak ayak üstüne basmış olmasına rağmen.
Bir gün Çandarlı’nın
içine gittik yani biz sitedeyiz ya işte merkeze gittik. Hem biraz dolaşalım hem
de balık yiyelim diye. Geçen sene gittiğimiz balıkçıya gittik yine. Mezeler
güzeldi, deniz börülcesi, karides, kalamar, ahtapot yedik. Hüma deniz
börülcesini o kadar çok sevdi ki (zaten ben de evde bir kez yapmıştım ve yine
severek yemişti) çoğunu o yedi desem yeridir. Sonra da ahtapot, karides,
kalamar hepsinden yedi.
Hatta o kadar iştahla yedi ki balık dışındaki deniz ürünlerini yemeyen anneannem çocuğa bişi olacak yedirmeyin bunları bu kadar dedi durdu. Halbu ki humuşum yarı izmirli neticede üstelik alışkın biz yediklerimizden veriyoruz her zaman ve deniz ürünlerini çok sık olmasa bile yiyoruz biz de, bilhassa evde zira tolganın yaptığı karidesin üzerine karides yemedim daha. Ballısından, sütlüsüne, tereyağlısından baharatlısına bir yaptığı bir yaptığını tutmaz, her seferinde yeni bir şeyler dener. Sonuç olarak Hüma’cık alışkın...
Hatta o kadar iştahla yedi ki balık dışındaki deniz ürünlerini yemeyen anneannem çocuğa bişi olacak yedirmeyin bunları bu kadar dedi durdu. Halbu ki humuşum yarı izmirli neticede üstelik alışkın biz yediklerimizden veriyoruz her zaman ve deniz ürünlerini çok sık olmasa bile yiyoruz biz de, bilhassa evde zira tolganın yaptığı karidesin üzerine karides yemedim daha. Ballısından, sütlüsüne, tereyağlısından baharatlısına bir yaptığı bir yaptığını tutmaz, her seferinde yeni bir şeyler dener. Sonuç olarak Hüma’cık alışkın...
Yalnız restauranta
dadanan kedi hümanın döktüklerini yemek için sandalyesinin altına gelince
hümanın iştahı kaçtı. Bir süre daha oturduysa da mızırdamak suretiyle kalktı,
anneannesiyle deniz kenarına gittiler. Sonra da gelip fırında helva yedi sıpam
tatlı tatlı diyerek ki tatlıyı pek sevmiyor normalde.
Bu arada gündüz az uyuduğu için uykusu vardı hatta yemek öncesi dolaşırken uyuyacaktı az kalsın ama sonra açıldı. Karadutlu dondurma yedi. Sokağa açılan tezgahlarda kendine oyuncak baktı. Hatta kolye bile baktı. Yani bir tatil klasiği olarak görülebilecek sahilde yürüyüş, balık yemek, dondurma ve tezgahlara bakmak şeklinde vuku bulan silsileye gayet güzel katıldı. Dönüş yolunda da uyuyakaldı o gün.
İlk 3 günden sonra rüzgar çıktı, çandarlı zaten rüzgarlı olur, kum fırtınası filan kumsalda. Hüma rüzgardan epey rahatsız oldu çok estiğinde, kızdı kendi kendine bir de kumlar bacaklarına çarptıkça mızırdadı. Ama yapacak da fazla birşey yoktu. Zaten denize pek sokmadım ben de öyle olunca...Bir gün akşam üzeri Dikili’ye gittik hem denize girmek hem de babamın noter işini halletmek için. Orada deniz nispeten daha ılık olmasına rağmen bizimki pek hazzetmedi ama kumsalda oynadı bol bol. Kendi kendine dolandı durdu. Plajda atıştırma olayına girdik, tost, simit, midye...Sitede öyle satıcı filan olmadığı için insanın aklına gelmiyor genelde ama sahilde dolaşan midyeciden midye simitçiden de simit almazsak olmazdı tabii.
Bu arada gündüz az uyuduğu için uykusu vardı hatta yemek öncesi dolaşırken uyuyacaktı az kalsın ama sonra açıldı. Karadutlu dondurma yedi. Sokağa açılan tezgahlarda kendine oyuncak baktı. Hatta kolye bile baktı. Yani bir tatil klasiği olarak görülebilecek sahilde yürüyüş, balık yemek, dondurma ve tezgahlara bakmak şeklinde vuku bulan silsileye gayet güzel katıldı. Dönüş yolunda da uyuyakaldı o gün.
Dede ile oyuncakların başında...
Hüma'yı işporta oyuncakları almadan ayrılmaya ikna ederken...
İlk 3 günden sonra rüzgar çıktı, çandarlı zaten rüzgarlı olur, kum fırtınası filan kumsalda. Hüma rüzgardan epey rahatsız oldu çok estiğinde, kızdı kendi kendine bir de kumlar bacaklarına çarptıkça mızırdadı. Ama yapacak da fazla birşey yoktu. Zaten denize pek sokmadım ben de öyle olunca...Bir gün akşam üzeri Dikili’ye gittik hem denize girmek hem de babamın noter işini halletmek için. Orada deniz nispeten daha ılık olmasına rağmen bizimki pek hazzetmedi ama kumsalda oynadı bol bol. Kendi kendine dolandı durdu. Plajda atıştırma olayına girdik, tost, simit, midye...Sitede öyle satıcı filan olmadığı için insanın aklına gelmiyor genelde ama sahilde dolaşan midyeciden midye simitçiden de simit almazsak olmazdı tabii.
Kumsala nereden geldiğini anlayamadığımız köpük parçaları ve hümanın top top diye sevinmesi :) Dikili
Kovaya kum doldurma çalışmaları
Daha taşınacak bir sürü kum vaar...
Kumları güzelce şezlong minderinin altına dolduralım...
Hüma ve kamyonları
İşte öyle böyle geçti tatil. Zaten de planladığımızdan bir gün erken döndük. Bu arada inanılmaz derecede bana ve memeye düştü hüma son 2-3 günde. Hatta bu durum eve gittiğimiz ilk günler de devam etti. Neyse ki şimdi geçti denilebilir meğerse kuzum aynı anda bir sürü diş çıkarıyormuş. Her ne kadar ilk gün kriz ile geçmiş olsa da eve erken dönmek benim açımdan da iyi oldu aslında. Biraz da evde vakit geçirmek, tolgayla takılmak açısından. Hem de hüma eve alıştı tekrar, iş öncesi...
Bu da tatilden en sevdiğim fotoğraf...
---------------
Şimdi bu fotoğrafları ekleyip bu yazıyı yazarken Hüma'nın geçen sene Çandarlı'daki fotoğraflarına baktım. Bir sonraki yazıda onları eklemeye karar verdim.
0 yorum
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.