Hüma'nın Maceraları

By Aralık 22, 2013 , ,

Fark ettim ki son zamanlarda Hüma ile ilgili paylaşımlarım oldukça azalmış.. Daha çok sevdiği kitaplar, beğendiğimiz ürünler gibi şeylere odaklanmışım.. Sanıyorum bunları yazmak daha kolay.. Çünkü artık Hüma'nın yaptıklarını, söylediklerini, gelişimini aktarmak epeyce zor zira takip edip akılda tutabilmek çok zor. Her an başka bir cin fikir, her an başka bir süpriz, bir güzellik çıkıyor o sevdiğim akıldan... Hüma'cığım o kadar büyüdü ki bizi şaşırtmadığı günler nadir diyebilirim. 
Yine de akılda kalmıyor oluşları ise acı, üstelik sözde tüm bunları kayıt altına almak için blog yazıyorum. Evet itiraf ediyorum yanımda her daim taşıdığım bir defterim olmasına rağmen minnoşumun güzelliklerini yazmıyorum genelde sonra da unutulup gidiyor bir kısmı. Bir de sanıyorum uzun zamandır bıdır bıdır konuşan, şarkılar türküler söyleyen Hüma'nın söylediklerini aa şöyle dedi diye kaydetmek gelmiyor aklıma. Ya da Tolga'nın tabiriyle anneliğim eskidi :S
Bir taraftan da tez biteli beri ne bilgisayar başına geçesim var, ne de başka herhangi bir şeye konstantre olasım.. Akşamları genellikle boş boş evin içinde dolanmakla, Hüma ile birlikte erkenden uyumakla geçti son aylarda.. Sonra iş yoğunluğu başladı Kasım başından itibaren, o bitti derken de hastalık... Neredeyse 2 haftadır hastayız, önce ben, sonra Hüma sonra Tolga... 

En iyisi aklıma gelenlerden kısa bir özet geçmek son dönemde Hüma'nın maceralarından...
 Hüma'yı böyle bulmuştum, ben mutfakta bir şeyler yaptığım sırada kitap okuyordu..
Minik Balık
***
Hüma artık okula iyice alıştı, arkadaşlarına da tabii. Hatta bir keresinde ki epey oldu bir akşam "anne ben arkadaşlarımı eve davet edeceğim" dedi... Anahh bizimki büyümüş de arkadaşlarını eve davet edecekmiş.. Ben de tüm sınıfı mı diye sordum hayır dedi 3-4 isim saydı :) Allahım bıdık ya... 
Okul fotoğraflarını bir türlü göndermedikleri için elimde sadece birkaç tane fotoğraf var maalesef :( Bu da taa yaz sonundan...


 Ağaçlar iyidir...
***
Çocuktan al haberi hesabı Hüma'nın öğretmeni Miss Döndü sanıyorum ki hayatımızdaki tüm detaylara vakıf :) Evde okulda ilgili neredeyse hiçbir şey anlatmayan Hüma evde olup bitenleri okulda bir güzel anlatıyormuş... Hem de kendinden de bir şeyler katarak :) En çok bahsettiği şey de tabii ki Gülşah ve dayısı.. Bir ara Gülşah Hüma'ya çadır almıştı ama bir türlü gelip verememişti. Telefonda konuştuklarında bunu öğrenen Hüma'cığım uzun süre hevesle bekledi çadırını.. Gülşah bana çadır almış diyip durdu bu sürede. Hatta okulda da anlatmış Gülşah bana çadır aldı diye, hatta getirdi kurduk şöyle oldu böyle oldu diye de devam etmiş daha çadır gelmeden önce...
O kadar çok bahsetmiş ki Gülşah'dan Miss Döndü sormuş Tolga'ya Gülşah kim diye.. 
***
Hüma en çok dayısını ve Gülşah'ı özlüyor. Bazen oluyor sık sık onları düşünüyor, konuşmalarından anlaşılıyor hemen. Şarkılarına oyunlarına dahil ediyor. Eski bir cep telefonu var Hüma'ya verdiğimiz (tabii ki çalışmayan), onu alıyor eline, Gülşah'la konuşuyor. Bir ara Gülşah'ın Hüma'ya karşı hayırsız olduğu dönemlerin birinde telefonla ilgili bir şeyler oynuyordu. Sonra birden durdu "Ama anne, Gülşah beni hiç aramıyor" dedi... O kadar masum ve bir o kadar da kırgın... Işınlanma icat edilse ya, insan dayanamıyor böyle bıdıcıkların özlemine... 
Gülşah'ı ve de özellikle de dayısını görünce o kadar hisleniyor ki resmen mutluluktan ağlıyor Hümacığım. Hiç unutamayacağım hallerinden biri herhalde, hem gülüyor, hem inanamıyor hem seviniyor, hem hisleniyor. Sonuçta ortaya karışık gülerek gözünden yaş gelen bir Hüma çıkıyor.
Bizimkiler ne zaman Ankara'ya gelse 50 tane programları olduğu için artık geleceklerini son ana kadar Hüma'ya söylememeye çalışıyorum zira sonra gelmezlerse ya da gelip de kısa süre kalırlarsa çok bozuluyor. Neyse yine böyle bir günde Hüma'ya Gülşah'ın geleceğini söylemedim. Aşağıdan zil çaldı, dedim ki sana süpriz birisi geldi, tahmin edemedi. Kapıyı açtı, Gülşah yukarı çıkana kadar heyecanla bekledi. Merdivenlerin başında Gülşah'ı görünce yanıma doğru bir koşuşu vardı, "anne anne Gülşahmış, Gülşah gelmiş" diye... İşte böyle.. Daha geçen sabah kaç tane simit alalım diye konuşurken 1 sana, 1 bana, 1 babaya 1 tane de Gülşah'la dayıya dedi :)


Hüma'ya süpriz yapan Gülşah bir de yanında cupcake getirmiş.. 
Değmeyin Hüma'nın keyfine :)
***
Son zamanlarda Hüma'yı en çok mutlu eden şeylerden biri de yılbaşı için geçen sene aldığımız çam ağacını çıkarıp süslemek oldu. Bir süredir konuşuyorduk çam ağacımızı süsleyelim diye bir türlü fırsat olmamıştı. Tabii bu arada Hüma çoktan okulda ağacımızı süsledik diye anlatmış bile :) Dayanamıyor çocuk heyecanına hayallerinde yaşatıyor herhalde... Neyse sonunda geçenlerde bir akşam çıkarıp süsledik. Aman bir kudurdu bir kudurdu bizimki uzunca bir süre oyalandı süslerle, oradan aldı oraya taktı. Sonunda hevesini tam alamadı ki anne hadi bunları çıkar bir daha süsleyeceğim dedi. Ben de çıkarmadım tabii ama bakıyorum da ağaç biraz garip oldu :) En iyisi baştan yapmak olacak galiba...
***
 Hüma sarımsak ekerken...

Bu arada Hüma'cık bana akıl verir de oldu. Hastayım diye yemeye çalıştığım sarımsakları inceleyip filiz vermiş olan bir tanesi kenara ayırıp "Bunu yeme, bunu toprağa dikmemiz lazım babayla" diyen bir çocuğum var. Sonra sarımsaktan ağzım yanınca "anne su iç su iç" diyen, elini ağzına doğru sallayarak böyle yap diye gösteren bir bıdık....Ayrıca dışarı çıkarken "atkını tak üşürsün", işe giderken topuklu giydiğimi gördüğünde "anne o topukluları giyme ayakların acır" ya da onu uyutmadan önce dişimi fırçalamadığımı fark ettiğinde "ama anne dişlerini fırçalamadın" diyen... Aklını sevdiğim çocuk, şimdiden böyleyse bunun ergenliğinden korkulur mu, bence korkulur. 
Hatta bunlar daha bir şey mi daha bizden öğrendiklerini bize satıyor diye düşünmeden edemiyor insan. Gerçi topuklu ayakkabı örneği tamamen kendi tecrübesi ile sabit ki eski bir hikaye ama anlatmadan geçmeyim. Bizim bıdığın giydiğim ayakkabıların kendininkilerden farklı olduğunu fark ettiği sıralara tahminen 1.5 yaşına takabül eden sıralarda Hüma bana senin ayakkabın nasıl diye sordu ben de topuklu dedim. Ondan sonra epeyce bir zaman hayran hayran ayakkabılarıma baktı, bana her fırsatta topuklu ayakkabı giydirmeye çalıştı ve kendisinin de büyüyünce topuklu giyeceğini söyleyip durdu. Bu arada bizim ayakkabılarla evde gezme hevesinden benim topuklular da nasiplendi fakat bir türlü giymeyi başaramadı yüksek topukluları. Sonra bir gün dedim ki Hümacığım bunları mı giymek istiyorsun, gel ben sana yardım edeyim. Bir sevindi bir sevindi, benim yüksek topuklulara bindirdim resmen :) Birkaç yürüme girişimi sonra hemen indi tabii. Anne ama topuklu giyme sen ayağın acır demeye başladı o günden sonra...
***


Hüma'cığım ile her gün yeni bir macera, hele ki koşturmaca içinde oturup dünyaya ciddi ciddi onun penceresinden bakabilmeyi başarabildiğim anlar paha biçilemez diye düşünüyorum. 
Naçizane tavsiyem kafalarımızı telefonlarımızdan, zihinlerimizi yetişkin işlerinden kaldırıp çocukların gözlerine bakmak, gerçekten görmek onları... Sonra da dünyaya onların bakış açısıyla bakmak, bambaşka bir bakış açısı ve eşsiz bir keyif bu...

Bunları da Okuyabilirsiniz

0 yorum

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.