Anne-Kız Günü

By Mayıs 12, 2013

Bu aslında bir 23 Nisan yazısı olacaktı, ama bizim 23 Nisan kutlamamız gibi yazının tamamlanıp yayınlanması da gecikti... Anneler gününe kısmet oldu kızımla geçirdiğim güzel günün yazısını yayınlamak. Adı da Anne-Kız günü oldu böylece...
----------------------------------------------
23 Nisan ile ilgili çeşitli planlarım vardı, Hüma ile gezip hem de biraz bayram havası yaşamak gibi... Ama bir önceki hafta başlayan yoğun çalışma temposu 23 Nisan öncesindeki haftasonu ve tatil olmasına rağmen 22 ve  23 Nisan'da da sabah akşam fazla mesai olarak devam etti. Hal böyle olunca Hümacığım bol bol anneannesiyle vakit geçirmek durumunda kaldı. Akşamları eve geç gittim, gittiğimde bile yorgunluktan doğru düzgün ilgilenemedim zaten... Bugün bitecek yarın bitecek derken 24 Nisan Çarşamba kendimi yine işte buldum. Ama tabii çok yorulmuş ve de Hüma'mı özlemiş olarak. Neyse ki o gün işleri toparladık ben de perşembe-cuma izin aldım. Hem Hüma'yla ilgilenmek hem de fırsat bulabilirsem biraz ders çalışmak için... İyi ki de izin almışım Çarşamba akşamı eve gittiğimde Hüma beni görünce bana gelmek istemedi ve ağlamaya başladı. Sen git ben anneanneyle kalıcam şeklindeki isyanları günlerdir kuzu kuzu yokluğuma boyun eğmiş bir Hüma kuşunun klasik ama bir o kadar da haklı serzenişleriydi...
O akşam biraz zor geçti, bir süre sonra kucağıma gelme lütfunda bulunsa da özellikle uyku saati türlü eziyetler ederek intikam aldı herhalde bir şekil...Neyse ki ertesi gün izinliydim ve dopdolu bir programımız vardı. 23 Nisan'da başlayan Küçük Hanımlar Küçük Beyler Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali'nden bilet almıştım. (Devlet Tiyatroları kapanmasın, böyle güzel etkinliklerden mahrum kalmayalım. Bu vesile ile kendileri gibi bizi de cehalete, kültürsüzlüğe ve bayağılığa sürüklemek isteyenleri kınıyorum, neyse.) Sabah kahvaltımız yapar yapmaz yollara düştük, 3-5 dk geç kalarak da olsa oyuna girmeyi başardık. Bir Macar oyunuydu, 0-3 yaş grubuna hitap eden, gerçekten keyifli bir oyundu, geç girdiğimiz için adaptasyon zor oldu ama yine de hoştu. Yumuşak minder gibi geometrik parçaları kullanarak bir nevi kuklalar yapmışlar ama parçalar sürekli ayrılıp farklı şekillerde birleşerek farklı şeyler oluyorlardı, kelebek, at vs.. Oyunun sonunda tüm parçaları çocuklara attılar sonra da herkesi sahneye çağırdılar, son bölüm interaktif geçti, yağmur oldular, rüzgar oldular, güneş oldular.. En son da tren olup sahnede gezdiler... O kısımda biraz itiş kakış oldu tabiii. Bir de bir ya da iki grup kreş vardı, öğretmenlerin tuhaf davranışları ve yaşça büyük çocukları da getirmiş olmaları biraz sinir bozucu olsa da fazla takılmadım... 
Bu tiyatro sahneleri atöyle sahnesi diye geçiyor, oyuna göre sahneyi değiştiriyorlar, mesela bunda yerde minderler vardı :) Bu tip bir atölye sahnesinde Erdal Beşikçioğlu'nun Bir Delinin Hatıra Defterindeki muhteşem performansı izlemiştim yıllar önce, bir vincin tepesindeydi, yani sahne vinçti :) Hatta sonradan Behzat Ç. ile Erdal Beşikçioğlu iyice ünlü olunca oyuna bilet bulunamaz oldu sanırım yıllardır kapalı gişe devam ediyor. 
Çıkışta görevliler Hüma'ya laf attı, sevdi, öğleden sonraki oyuna da gelin diye davet ettiler hatta.. Devlet Tiyatroları'nın sosyal tesisleri içinde bulunduğumuzdan, bir çıktık ki oyundan her yer çim, hava güzel, ehh öğleden sonraki oyuna da davet edilmişiz dedik biz buralarda takılalım, yemek yiyelim.. 

 
Oturduk lokalin bahçesinde yemek yedik, sonra kampüs içinde yürüdük, sıcaktı ama çok rahatsız etmedi. Hümacığım neşeyle koşturdu durdu, hem anneyi bulmuş hem de açık havayı durur mu?? Durmaz.. Zaten havaların ısınmasıyla birlikte bir enerji patlaması oldu Hüma'da tutabilene aşk olsun..
Neyse sonra saat 2'deki oyuna girdik, Hüma'cığım pek hevesliydi, hadi tiyatro başlıyor dediğinde elindeki yaban mersinlerini bulduğu ilk yere bırakıp yanıma koşturdu :) Oyun İsrail'den gelen bir ekibin oyunuydu, bir ağaçla bir çocuğu arkadaşlığı ve şehirleşen dünya vs.

Konu biraz ağırdı maalesef. İlk başlarda ilgiyle izlese de bir süre sonra sıkıldı tabii Hüma ki ben bile sıkıldım. Ama bu festivalde izlediğim iki çocuk oyunuyla şunu anladım, çocuk oyunlarında insanların karakterlere bürünmesinden de yandaki fotoğrafta görüleceği gibi (tam görünmese de çocuk ağaca tırmanıyor-kadının elinde, adam da bu sırada diğer malzemeleri hazırlıyor) insanların konuyla alakalı karakterleri bir oyuncak gibi oynatması çocukların daha fazla dikkatini çekiyor. Her iki oyunda da insanlar sadece oyundaki karakterleri oynatıyorlardı. Tam olarak kukla gibi değil daha çok Barbie bebek oynatır gibi diyelim :)

İnsanlar karaktere büründüğünde, kostümdü makyajdı çocuklar tam olarak anlamıyorlar bence en azından küçük yaş grubu.  
Neyse sıkılınca fazla zorlamadık çıktık, bindik arabaya doğruuu GOP'a...



Hüma'ya söz verdiğim gibi ikinci durağımız kütüphane olacaktı. Hüma yolda uyuyunca ben de bir kahve içeyim diye yeni açılan Big Chefs'e girdim, Filistin cad. çıkarken. Tabii hemen uyandı Hüma'cık.. İlk girdiğimizde yer gösterecek olan görevli ile şöyle bir diyalog geçti aramızda;
G: Bekleyen biri var mı?
B: Hayır.
G: Gelecek biri var mı?
B: Hayır
Garsonun bir anlık şaşkınlığının üzerine hemen yapıştırdım ben de sadece kızım ve ben diye. İki kişiyiz. Şapşal garson kızımı adam yerine saymadı galiba. Neyse anne-kız keyif yaptık, kahve içtik, dondurma ve waffle yedik. 
Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, Big Chefs ilk açıldığı zamanlardaki gibi değil bence. Ortam güzel, hizmet güzel ama yiyecek içecekler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Waffle'ın hamuru ve kahve sınıfta kaldı bence. Hüma için waffle'in yanında istediğim bir top dondurmaya da ayrıca ücret almaları da bence hiç hoş değildi.. Neyse...
Oradan kalkıp hemen kütüphaneye gittik, zira akşam üstü olmuştu. Burası Ankara'nın tek çocuk kütüphanesiymiş. Kütüphane Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde, devlete ait yani, emekli Vali Hamdullah Şükrü Kenanoğlu çocuk kütüphanesi yapılması koşuluyla devlete bağışlamış binayı. Allah razı olsun... Ne iyi etmiş. Müstakil bir bina, bahçe içinde. Çalışanlar da çok iyi bakmışlar/bakıyorlar, biz gittiğimizde kütüphane görevlisi bahçeye çiçek ekiyordu. Her şeyiyle bizzat uğraşıyormuş bahçenin. Her yer temiz, düzenli.. Bakmışlar bağ olmuş yani, o hesap...
Kitaplar çocukların ulaşabileceği yerlerde ve birçoğu yan yana değil, sergileme mantığıyla rahatça görülebilecek şekilde yerleştirilmiş. İçeride bir masa var ve arka tarafta birer masa var çocuklara göre oturup okuyabilecekleri gibi. 



Satranç ve seksek halısı var yerde :) Ayrıca kitap dışında marakas, lego, kartlar gibi başka materyal ve oyuncaklar da var. Öyle sessiz olunması gereken bir yer değil. Aldığınız şeyi yerine geri koymak dışında kural yok. Sessiz ol diyen de yok. Marakas var kütüphanede yani daha ne olsun değil mi?
 Ayrıca kitapları alıp bahçeye de çıkabiliyorsunuz, kocaman bir bahçesi var, harika... Dışarıda da masa ve oturaklar var. Biz çimlerde oturmayı tercih ettik. 

Dört tane de ödünç kitap aldık. Değişiklik olsun ve Hüma açısında bir deneyim olsun diye götürmüştüm aslında ödünç kitap olayı da iyi oldu. Uzun süredir Hüma'ya oyuncak yerine kitap alıyoruz diye bahsediyorum hep.. Çocuk kitapları da ciddi para tutuyor, ciltli oldukları için pahalı... Hüma Hanım küçük bir kitap kurdu olduğundan şimdiden birçok insanın hayatı boyunca okuduğundan daha fazla sayıda kitap okumuş (ve hatta şimdiden daha çok kitaba sahip olmuş) olabilir. Küçük bir okur olduğu için mutluyum. 
Buradan annelere sesleniyorum. Kaç aylık ya da yaşında olduğu fark etmez, çocuklara kitap okuyun. Kitap hediye edin... Ben Hüma 2-3 aylıkken başladım kitap okumaya, resimlere bakmak, dinlemek... Bunları küçücük bebekler bile yapabiliyorlar. Evet dikkat süreleri kısa, hemen sıkılabiliyorlar, küçücük bir hikaye bile baştan sona okunamıyor bazen, başlarda. Hatta kitabı okumaktan çok kemirdikleri, bazen yırttıkları, boyadıkları bile oluyor. Ama fark etmez kitap kitaptır ve ortalıkta, elimizden altında olması, yaşantımızın, yaşantılarının bir parçası olması her zaman iyidir. İşte size bir de çocuk kütüphanesi, kitaba para vermek istemiyorsanız en azından çocuklara kütüphaneye gitme ve kitap okuma alışkanlığı kazandırabilirsiniz. Bence bu bir annelik vazifesidir. Biraz sert olacak ama birey kitap okuma alışkanlığı kazanamamışsa bu ailesinin yüzündendir. Sonra büyüdüğünde "evladım televizyon izleyeceğine al eline de bir tane kitap oku" diyeceksiniz biliyorum, etrafımda örneklerini görüyorum ama o zaman dinlemeyecek en iyisi küçükken alıştırmak, yaşantının bir parçası olmasına olanak sağlamak. 

Bizim geç gelen 23 Nisan'ımız da böyleydi işte. Bütün gün Hüma ile beraber vakit geçirdiğim için çok mutluyduk ikimiz de. Yaşasın anne-kız günleri... 

Bunları da Okuyabilirsiniz

0 yorum

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.